Robin Utz geçmişte hafif derecede kaygı yaşıyordu, fakat düşük yaptıktan sonra işler çığırından çıktı. Uyuyamamaya başlamıştı. Şimdiki hayatıyla alakası kalmamış eski hadiselere kafayı takıp sinirleniyordu. St. Louis’deki bir sağlık ağında proje müdürü olarak çalışan Utz, “İlkokul üçüncü sınıftayken olan şeylerle ilgili kaygılara kapılıyordum,” diyor. Düşük yaptığı sırada dokuz haftalık hamileymiş ve bu hamilelik, birkaç defa tekrarlanan bir tüp bebek tedavisi sonucunda mümkün olmuş. Fakat kendisinden de eşinden de yumurta toplanamıyordu artık. Ümidini yitiriyor gibiydi.
İlaç kullanmaya ve terapiste gitmeye başlamıştı. Çok daha ilginç bir teselli kaynağı daha vardı: “kötü” havalar.
“Yağmurlu, fırtınalı günleri keyifli buluyorum ve iple çekiyorum,” diyor Utz. Hafif yağmurlar altında uzun yürüyüşlere çıkma veya fırtınalı havalarda eve kapanma fırsatlarını zevkle değerlendiriyormuş. “Yağmur yağdığı zaman, buluşma, konuşma veya hareketli olma baskısı hissedilmiyor pek,” diyor. “O zaman pinekliyor, kendi kabuğuna çekiliyor insanlar daha çok.” Gri gökyüzü ya da yağmur damlalarının sesi, kaygılı olduğu zamanlara çok iyi uyuyormuş ve ruh hali ile dışsal uyaranlar arasındaki bu uyum onu sakinleştiriyormuş.
Böyle hisseden pek çok kişi var. Reddit’in “Kaygı” kanalında da bu fenomenle ilgili bir yazı yer aldı ve bir hafta içinde açık farkla en popüler konu haline geldi. Yazıya yüzün üzerinde yorum gelmişti. Biri, “En sevdiğim günler, yağmurlu ve karanlık olanlar,” diye yazmıştı. “Yaz ortasında buz gibi ve yağmurlu bir gün olsa daha da iyi olur. Öyle zamanlarda kaygılı halim geçiyor ve genel olarak daha motive oluyorum.”
Başka biri de, “Şimşek ve gök gürültüsü sihirli bir ilaç gibi,” diyor. “Kendimi güvende hissediyorum. Koruma altındaymışım gibi geliyor bana. Tam bir insan gibi hissediyorum … Sabah kalktığımda Siri’ye yağmur yağacak mı diye soruyorum. Evet derse onu öpesim geliyor.”
Romancı Walker Percy, Louisiana’daki fırtınaların güzelliği ve sakinleştirme gücü üzerine yazmış sık sık. En tanınmış eseri olan 1960 tarihli Sinema Müdavimi’nin kahramanı borsacı Binx Bolling, savaş sonrası dönemin banliyö ortamında varoluşsal kafa karışıklıkları içindedir ve dönemin kültürüne hakim olan sinema filmleri ve gece kulüplerinin vasat ve miskinlik dolu olduğuna kanaat getirmiştir. Rüzgar ve sağanaklar onu rahatlatmaktadır. Hassas anlardan birinde, yatağa giderken, “Fırtınanın ortasında, rahat ve kurudur. Kozasındaki bir kurtçuk gibi rahat, tinsel bir sevginin güven ve sıcaklığıyla sarılıp sarmalanmış” bir haldedir.
Psikolojide, sert havaları yeğleme konusuna en yakın klinik kavram, mevsim geçişlerinin tetiklediği veya yoğunlaştırdığı depresyon alt tiplerinden olan mevsimsel duygudurum bozukluğu ya da “yaz depresyonu”dur. Bu hal genellikle sonbahar veya kış aylarında, ısı düşüp gün ışığı azaldığında tetiklenir. Ancak böyle vakaların yüzde 10’u da yaz mevsimi ile ilişkili ve en çok, Hindistan gibi bunaltıcı sıcakların yaşandığı yerlerde görülüyor.
Psikologlar, kaygı yaşayan kişilerin kapalı havalarda rahatlamasının nedenlerine dair çeşitli açıklamalar yapıyor. Kaygı ve depresyon konusunda uzmanlaşmış New Yorklu terapist Kimberly Hershenson, “Beyin uyaran arayışındadır esasen,” diyor. “Yağmur, beyaz gürültüye yakın bir ses meydana getirir. Beyaz gürültünün beyne bir sinyal vermesi ve duyu ihtiyacının böylece azalmasıyla birlikte sakinleşme olur. Benzer şekilde, parlak güneş de bizleri uyarır.”
Araştırmalar, ön bilince etki edecek, fakat rahatsızlık veya dikkat dağınıklığı yaratmayacak derecede frekans çeşitliliğine sahip olan “pembe gürültü”nün faydalarını ortaya koyuyor. Yağmur, rüzgar ve diğer fırtına sesleri bu kategoriye giriyor. Bir laboratuvar ortamında pembe gürültü yaratılmış ve bunun uyku ve bellek üzerinde pozitif etki yaptığı görülmüş.
Çeşitli unsurların bütün hali ve gücü bize sıkıntılarımızın nispeten ne kadar da küçük olduğunu gösteriyor bir şekilde. New York City’de psikoterapist olarak çalışan ve Columbia Üniversitesi’nde dersler veren Laurel Steinberg, “Fırtınalı havalar insanlara dünyanın daha büyük güçlerden mürekkep olduğunu hatırlatıyor ve kişilerin kendi dertleri bunlara kıyasla silik kalıyor,” diyor.
Doğanın bizim gibi hisler taşıyormuş gibi algılanmasının yarattığı teselli etkisinden de bahsediliyor. Güney Kaliforniya Bilişsel Davranışçı Terapiler Enstitüsü’nün direktörü Paul DePompo, “Depresyon veya kaygı yaşayan pek çok kişi yağmuru dünyanın kendileriyle ‘empati’ kurması gibi algılıyor,” diyor. “Bazıları havanın şahane olduğu günlerde kendilerini daha yabancı ve düşünceleriyle yapayalnız hissedebiliyor.”
İnsan, yağmur veya kar sayesinde yatışma beklentisi taşır hale geldiğinde bu etki de pekişiyor. Bulutlar bile stresi alır oluyor. Ancak bu, dertli ve sınırlı bir baş etme mekanizması olabilir: Kişi böylece, kolayca var edemeyeceği bir şeye bel bağlar hale gelir. Oysa gri gökyüzünü daha çok görmek için, Seattle veya Glasgow’a taşınmak dışında yapılabilecek pek fazla şey yok.
New York ve Milwaukee’de çalışan terapist Iman L. Khan, “Beyin, deneyimlerden ve karşı karşıya kaldığı şeylerden hareketle belirli tepkilere koşullanır,” diyor. “Fırtına seslerini pozitif deneyimlemek geçici bir rahatlama sağlayabilse de kişinin, kendi kontrol odağının dışındaki bir şeye bağımlılık geliştirmesi, böyle yollara sahip olmadığı zamanlarda zorluk yaşama ihtimalini artırabilir. Hedef, insanın dış kaynaklara mecbur kalmadan kendi kendisini yatıştırması olmalı,” diye de belirtiyor Khan.
Robin Utz bilgisayarında bir ortam sesi programı kullanıyor ve güneşli günlerde sert hava efektleri yaratıyor. Gün ışığından yararlanmak yerine ofisindeki lambaları yakıyor ve uzun kollu kıyafetler giyebilmek için klimayı açıyor.
Doğanın büyük güçleri insanın yaşam akışını kesintiye uğrattığında, kişinin kendinden biraz uzaklaşmaması zor. Walker’ın kitabındaki bir sahnede Binx Bolling bir randevuya gidecektir. Hayatındaki pek çok olay gibi böyle romantik buluşmalar da genellikle pek tatmin edici olmamaktadır ve gerçek bir bağ kuramamaktadır. Fakat bu defa sahildeki fırtına olaya romantik bir hava katar:
“Öğleden beri yükselen fırtına kopuverdi. Gök gürültüsü pencereleri titretiyor. İzlemek için balkona çıkıyoruz. Körfez rüzgarı yaprakları otlara karıştırıyor ve kamelyalar toprağın üzerinde savruluyor. Sağanak yağmur bir an duruyor ve sonra yeniden bastırıyor. Kafur ağaçlarının dalları patır patır çatıya dökülüyor. Gemiyle geziye çıkmış gibi, korunaklı balkonda kol kola, bir ileri bir geri yürüyüp duruyoruz.”
–
Nick Keppler’ın 17 Ağustos 2017 tarihinde Tonic’te yayımlanmış yazısından çevrilmiştir.
Yazının original linki: https://tonic.vice.com/en_us/article/a33ena/why-bad-weather-soothes-your-anxiety