İlkelerinizi netleştirip takip etmek hayli zor olabilir. Dünyanın en başarılı yatırımcılarından birinin hazırladığı ve 210 ilkeden oluşan bir listeyi izlemek ise daha da zor olabilir.
Büyük ün kazanmış yatırımcı Ray Dalio’nun, kendi ifadesiyle “radikal şeffaflığı” temel alan profesyonel ilkelerini ve yönetim prensiplerini paylaşması, iş dünyasında ve finans çevrelerinde övgü, eleştiri ve alay gibi farklı tepkilere yol açmıştı. Bir yandan da herkes Bridgewater Associates’ın olağanüstü başarısının ipuçlarına ulaşmak adına bu ilkeleri etüt etmişti. Bu büyük merak İlkeler’in yakın zamanda kitap halinde basılıp kısa zamanda yüzbinlerce satmasıyla birlikte yeniden alevlendi.
Başta gösterişsiz bir tavırla Bridgewater’ın web sitesinde yayımlanmış olan ilkelere 2010 yılında rastladığımdan bu yana Ray Dalio’ya hayranlık duyuyorum. Misyon ne olursa olsun, kurumsal kültürün ve ortak varlık (ve eyleme) tarzının bir şirket için sahici bir rekabet avantajı olabileceğine dair kapsamlı bir argüman olarak görmüştüm bu ilkeleri.
Kendi şirketim olan Hello Alfred’i kurmadan önce Bridgewater’da çalışıyordum. İlkeleri okurken, ilk elden deneyimlerken ve kurduğum yeni şirkete uyarlarken öğrendiklerimi aktarmak istiyorum.
İki aşamayla hedeflerinizi netleştirin
Bridgewater Associates en başarılı girişimler arasında yer alıyor muhtemelen. Şirket, dünyanın en büyük serbest fonu olarak küresel kurumlar adına 120 milyar doları idare eder hale gelip makroekomik politikalar konusunda bir otoriteye dönüşmeden önce, Dalio’nun iki odalı evinde kurulmuş yeni bir girişimdi.
Girişimin muazzam büyüme kaydedişinde belirleyici olmuş pek çok etken var elbette. Ancak bunların temelinde, Dalio’nun okurlarına da yönelttiği temel bir felsefi soruyu net şekilde cevaplayabilmek yatıyor: “Ne istiyorsunuz?”
Dalio’ya göre, bu temel isteği netleştirdikten sonraki soru şu olmalı: “İsteğimize ulaşmak adına çalışmaları nasıl koordine edebiliriz?” İşiniz bir plan yapmak, onu uygulamak ve sonuçları amacınız doğrultusunda değerlendirirken dürüstlüğü elden bırakmamak. Gerçeklere eğilebilecek gücünüz varsa, amacınıza ulaşmak adına planınızda, çabalarınızda ve ekibinizde değişiklikler yapabilirsiniz.
Bunlar hayli basit sorular. Ancak yanıtlarını belirlemek ve netlikle uygulamak epey zor olabilir. Dalio ve Bridgewater’ın hedefi, mükemmel çalışanlarla “anlamlı ilişkiler” geliştirerek, piyasaları ve ekonomiyi herkesten daha iyi kavrama konusunda “anlamlı iş” çıkarmaktı. Dalio bu istisnai bilgi birikimine ve anlama becerisine ulaşmak için, en iyi fikirlerin en üst mertebede olması gerektiğine inanıyordu. İlk önce BlackBerry’sine yazdığı ve sonrasında bir çalışan elkitabı halinde derlenen ilkeler, bu “fikirler meritokrasisi” tasavvurundan yola çıkmıştı ve dürüstlük ve şeffaflıkla her amaç için titizlikle çalışmaya evrilmişti.
Doğru bir kültür oluşturun, doğru insanlarla ilerleyin
İlkeler dört bölüme ayrılıyor ve sıraları önemli: “Etkin Karar Alma” adına “Problemleri Algılama, Teşhis Etme ve Çözme” noktasına gelmeden önce “Doğru Bir Kültür Oluşturma”nız ve “Doğru İnsanlarla İlerleme”niz gerek.
“Gerçeğe Güvenin” şeklindeki ilk ilkeden “Herkesi memnun etmeyin” diyen 210. ilkeye uzanan metin, başarıyı mümkün kılan bir kültürü (bir varlık tarzını) sisteme döküp iletmeye yönelik incelikli bir çaba.
Güçlü bir kültürün oluşması, insanları şirkete çeker ve görevlendirme veya görevin sonlandırılmasıyla alakalı beklentileri netleştirir.
Bridgewater’ın şeffaflık vaadinin uygulamadaki karşılığı, neredeyse tüm iletişimlerin kaydedilmesi ve geniş çapta paylaşılması. Gözüpek şekilde kendini değerlendirmek ve filtrelenmemiş dürüstlük bazen sert gelebilir. Bridgewater’da çalışmış ve (genellikle işlerine son verildikten sonra) onu bir ekol olarak gözden çıkarmış arkadaşlarım oldu.
Bense orada çalıştığım süre zarfında özel bir grup insanın daha ziyade aileye benzer bir kültürde bir araya gelmiş olduğunu tecrübe ettim. Bu kültür neredeyse canlı ve soluklanan bir organizma gibi varlığını hissettiriyordu. İnsan merkezli bu büyük sistem tek bir amaç için tasarlanmıştı: daha iyi olmak.
Şeffaf liderlik
210 ilkenin tümünün temelinde “Gerçeğe Güvenmek” yatıyor sahiden. Gerçeğe, yani olgulara, hedeflere ve sonuçlara güvenmek, ego’ları ve duyguları kontrol altında tutmak anlamına geliyor. “Hoş gözükmek için endişelenmeyin, hedeflerinize ulaşmayı düşünün” (No. 13) ve “İnsanların sizi takip etmesi için değil onları anlamak ve anlaşılmak için çaba gösterin” (No. 70) demek oluyor bu.
Açıklığa ve dürüstlüğe odaklanmak, yeni girişimlerin bir parçası olan kafa karıştırıcı muğlaklıkları ve yoğun duyguları bir kenarda tutabilmeme yardımcı oldu. Girişimciler, meydana getirdikleri şeye dair bir tutku taşıyorlar haliyle. Ancak içimizde en iyiler, ne zaman soğukkanlı olunacağını ve hedefleri belirlemek, deneyler tasarlamak, hipotezleri test etmek, öğrenmek, tekrar etmek ve iyileşmek adına ne zaman bilimsel yöntemlere başvurulacağını bilenler oluyor.
Çabuk çuvallayın, çabuk öğrenin
Silikon Vadisi girişimciliğinin epey bilindik prensiplerinden biri olan “çabuk çuvallama”, test edip öğrenme ve iyileşme döngüsünü kısaca ifade eden bir söz. Dalio, Vadi’de sık kullanılan bu ifadenin anlamına 8. ilkeden itibaren ayrıntılı olarak eğiliyor: “Hata Yapmanın Kabul Edilebildiği, Fakat Onları Saptamamanın, Analiz Etmemenin ve Dersler Çıkarmamanın Kabul Edilemez Olduğu Bir Kültür Yaratın.” Benim için esas olansa 17. ilke: “Sıkıntı yaşadığınızda düşünmeyi unutmayın.” Düzenli ve sistemli düşünme, yaptığım “hataları sevmeme”, onları öğrenmeye ve olgunlaşmaya yönelik bereketli fırsatlar olarak değerlendirmeme yardımcı oluyor.
“Sorumlu taraflara” hata yapabilme hakkı verin
“Alacağınız En Önemli Kararların, Sorumlu Tarafların Seçimi Olduğunu Aklınızda Tutun” şeklindeki 37. ilke, etrafınızdaki kişilere görev ve yetki vermekle ilgili. “Sorumlu taraflar” ifadesi İlkeler’de tekrar tekrar kullanılıyor ve pozisyon ve rollerin değişebildiği fakat sorumlulukların (ve onları üstlenmiş kişilerin) aynı kaldığı yeni girişim ortamları bakımından özellikle anlamlı.
Yol yordam
Girişimci olarak öğrendiğim en önemli derslerden biri 27b numaralı ilke oldu: “Bir şeyi yapmanın birden fazla iyi yolu olduğunu idrak edin.” “Tartışmaya ne zaman son vereceğinizi bilin…” başlığı altında yer alan bu ilke, güçlüklerin çözümlenmesi konusunda ne kadar katı olabileceğimi fark etmemi sağladı. Hepimiz kendi yolumuzla düşünüp çözümler tasarlıyoruz. Çok iyi ifade edilmemiş olsalar bile alternatiflere kulak verip destek olmayı, tartışmaya kapalı konularda görüşüp uzlaşmaya varabilmeyi ve nihayetinde sonuçlara çok farklı yollarla ulaşılabileceğine güvenmeyi öğrenmem gerekti.
İlkeleri uyarlamak
Dünyanın en başarılı serbest fonunda radikal şeffaflık sistemi kurmak ve onu özel uygulamalar ya da çok sayıda katılımcı gibi kaynaklarla sürdürmek ile bu anlayışı bilinmez sularda dolaşan küçük bir girişime yansıtabilmek başka başka şeyler. Kişisel tecrübelerime göre, “İşiniz en iyi yanıtı bulmaktır”, “İki kez yapın”, “Her mücadeleye girin” ve “Kötülüğe müsamaha göstermeyin” gibi ilkeler bir girişimin erken evrelerinde zararlı olabilir. Yeni girişimlerde başarı, iyi fikirlere sahip olmaktan gelir kısmen. Daha büyük kısım ise ekiptekilerin var güçleriyle aynı yönde hareket edebilmesine bağlıdır. İlkeler sağlıklı tartışmalara, perspektif çokluğuna, bolca analiz yapmaya, riski ölçmeye teşvik ediyor ve bunlar, ayakta kalma mücadelesine faydalı olabilecek şeyler.
Doğrusu, bir girişimci olmak ve Ray Dalio’nun anlattığı ilkeleri uygulamak zor. Sahiden zor. Ancak Dalio’nın bana dediği gibi, amaca zamanla ulaşabilirsiniz.
New York Times’ın geçen yıl Mart ayında düzenlediği Yeni İş Zirvesi’nde ilkelerin tüm şirketlere uygulanabileceğini düşünüyor mu diye sordum kendisine. “Bence her grup … çalışa çalışa o noktaya varabilir,” diye yanıtladı. Bunu da adım adım yapabilirler. Ancak öncelikle “anlaşmak gerek,” diye ekledi. Katılımcılar radikal derecede şeffaf olmayı, dürüst geribildirimler sağlayıp bunları değerlendirebilmeyi ve uyuşmazlıklarda duygulara takılmamayı kabul ettiklerinde, her bir etkileşimde (bir görüşmede ya da toplantıda) gerçeklere güvenip dayanarak ilerleyebilir olurlar.
Ben de öyle yapmaya çalıştım. 210 sayısının büyülü bir yanı yok. İlkeleri başarı rozetleri gibi görmüyorum ve hepsini birden takip etmek zorunda hissetmiyorum kendimi. Bazılarını içtenlikle izliyorum, bazı ilkelerdense esinleniyorum ve kendi işimin bağlamına uygun versiyonlarını geliştiriyorum. Nihayetinde Dalio’nun ilkeleri neye varmak istediğiniz konusunda fevkalade net, ona nasıl ulaşacağınız konusunda da fevkalade dürüst olmayı salık veriyor. Her durumda mantıklı bir tavsiye bu.
–
Marcela Sapone’un 6 Aralık 2017 tarihinde Quartz at Work’de yayımlanmış yazısından çevrilmiştir.
Yazının orijinal linki: https://work.qz.com/1147830/ray-dalios-principles-key-takeaways-for-entrepreneurs/
Son görselin kaynağı: principles.com