Peter Brannen’ın Dünyanın Sonları adlı kitabından alınan parçalar, kitlesel yok oluşları ve sıcaklık artışının tüm dünya nüfusuna felaketler getirebileceğini anlatıyor.
Birçoğumuz dünyanın kontrolden çıktığını, köklerinin sarsıldığını hissediyoruz bir miktar. Kontrol edilemez yangınlar, vaktiyle 1000 yılda bir yaşanan fırtınalar ve öldürücü sıcak hava dalgaları akşam haberlerinin olağan bir parçası haline geldi. Tüm bunlar gezegenin, sanayi devri öncesine kıyasla 1 dereceden az ısınmasının ardından gerçekleşti. Şimdi ise daha korkutucu kısım başlıyor.
İnsanlık tüm fosil yakıt rezervlerini kullanırsa gezegen neredeyse 18 derece ısınabilir ve deniz seviyeleri metrelerce yükselebilir. Permiyen dönem sonundaki yok oluşa dair olarak şimdiye kadar hesaplanan değerlerden çok daha büyük bir ısınma artışı bu. En kötü senaryolar gerçekleşecek olursa günümüzün bir ölçüde tehdit arz eden okyanus-iklim sistemi tarihe karışacak. O seviyelerin dörtte biri kadar bir ısınmayla bile gezegen, insanların ve uygarlığın geliştiği dünyayla alakasız bir hale bürünecektir. Sıcaklığın 4 derecede daha yüksek olduğu son seferde kutuplarda buz kalmamıştı ve deniz seviyesi bugün olduğundan 80 metre yüksekti.
New Hampshire Üniversitesi’nde görevli paleoklimatoloji uzmanı Matthew Huber ile New Hampshire’ın Durham kentindeki üniversite kampüsünde, bir lokantada buluştuk. Araştırma kariyerinin önemli bir kısmında erken dönem memeli ortamlarını inceleyen Huber, 50 milyon yıl önce yaşanan ve Kuzey Kutup dairesinde timsahların, Alaska’da palmiye ağaçlarının bulunduğu Eosen iklimine dönüş yolunda olduğumuzu düşünüyor.
Huber, “Modern dünya bir savaş meydanı olacak daha ziyade,” diyor. “Yaşam alanlarının ayrılmış olması göç etmeyi daha da zorlaştıracak. Ancak ısınmayı 10 derecenin altında tutabilirsek sıcaklık kaynaklı ölümler o denli yaygın olmaz en azından.”
Huber 2010’da Steven Sherwood ile birlikte son dönemlerin en kaygı verici bilimsel makalelerinden birini yayımladı. Çalışmanın başlığı, Isı Stresine Bağlı İklim Değişikliğine Adaptasyon Sınırı’ydı.
Huber, “Kertenkelelerin, kuşların durumu iyi olacak,” diyor ve insan kökenli küresel ısınmaya dair en felaket tahminlerden bile sıcak iklimlerde yaşamın süregittiğini belirtiyor. İnsan uygarlığının, biyolojik kitlesel yok oluş seviyesine varmadan çok önce çökmeye başlayabileceğini düşünmenin bir nedeni bu. Dünyadaki yaşam, ağlarla birbirine geçmiş ve politik sınırlarla ayrılmış küresel toplum için düşünülemez koşullarda sürebilmiştir. Bizler insan uygarlığının başına geleceklere dair kaygılıyız haliyle. Huber de, toplu yok oluş gerçekleşsin gerçekleşmesin, eskimiş ve yetersiz bir alt yapıya ve enerji şebekelerine kaygı verici derecede bağlı oluşumuzun ve fizyolojimizin sınırlarının bir araya gelmesiyle dünyamızın yok olabileceğini söylüyor.
1977 yazında New York’ta elektrik yalnızca bir günlüğüne kesildiğinde kent, Hobbes’un doğal durumdaki insana dair söylediklerine benzer bir hal almıştı. Etraf ayaklanmalarla sarsılmış, binlerce iş yeri yağmacılar tarafından yıkılmış ve 1000’den fazla kundaklama olayı yaşanmıştı.2012’de Hindistan’daki muson yağmurları (tıpkı daha sıcak bir dünyada görülmesi beklendiği gibi) felaket yarattığında, 670 milyon kişi (yani dünya nüfusunun yüzde 10’u) elektriksiz kaldı. Zira yüksek sıcaklıktan ötürü Hindistan’daki pek çok kişi klimalara yüklenmişti; bu sırada tarlalarını sulama mücadelesi veren çiftçilerin de olağandışı yükseklikteki talebi nedeniyle enerji şebekesi arızalanmıştı.
Huber, “Problem, bugün enerji hatlarında bir aksaklık olduğunda insanların sıcakla bir hafta bile baş edemiyor olması,” diyor ve ABD’deki artık yıpranmış enerji şebekesinin bazı parçalarının yüz yılı aşkın süredir yenilenmediğini belirtiyor. “Günümüzde beş yılda bir görülen en sıcak haftadaki ısı yaz ortalaması haline geldiğinde ve en yüksek sıcaklıklar ABD’deki kimsenin daha önce yaşamadığı düzeyi bulduğunda nasıl daha iyi olacağı düşünülebilir ki? Bunların olacağı tarih de 2050.”
MIT üniversitesinin 2014 tarihli bir araştırmasına göre 2050 yılında beş milyar insan su sıkıntısı içindeki bölgelerde yaşıyor olacak.
Huber, “Aşağı yukarı 30 ila 50 yıl içinde su savaşları başlayacak,” diyor.
Penn State’den Lee Kump ve Michael Mann, Korkunç Tahminler adlı kitaplarında kuraklık, deniz seviyesindeki yükselme ve nüfustaki aşırı artışın uygarlığı çözülmeye götürebileceğini anlatıyor.
“Batı Afrika’da gitgide sertleşen kuraklık Nijerya’nın yüksek nüfuslu iç kısımlarından, kıyılardaki mega kent Lagos’a toplu göç olmasına yol açacak. Deniz seviyesindeki yükselişi şimdiden hisseden Lagos, bu büyük insan akınıyla baş edemeyecek. Nijer Deltası’ndaki azalan petrol kaynaklarına dair çekişmeler ve yolsuzluk potansiyeli de büyük çapta toplumsal huzursuzluk yaşanmasına etki edecek.”
“Büyük toplumsal huzursuzluk”, yolsuzluk ve şiddeti şimdi de ciddi derecede yaşayan bir bölgeyi bekleyen kaos için hafif bir niteleme sayılabilir.
Huber, “Bir tür kabus senaryosu,” diyor. “Ekonomistler nüfusun yüzde onu kamplardaki sığınmacılardan oluşur hale gelirse bir ülkenin GSYİH’sinin ne olacağına dair modelleme yapmıyor. Dünyada olanlara bakın halbuki. Çin’de çalışan biri Kazakistan’a taşınır ve çalışamaz hale gelirse ne olur? Ekonomik modellerde bu kişiler doğrudan işe yerleştirilir. Oysa gerçek hayatta kalakalıyor ve rahatsızlık yaşıyorlar. İnsanların ekonomik umudu kalmazsa ve yerlerinden olurlarsa, dengeleri bozulur ve etrafa zarar gelir. Başlıca kurumların ve toplumların toplu göç tehdidi altında olduğu bir dünya söz konusu. Bence yüzyıl ortasında böyle şeyler olacak.”
Durum 2050’den sonra da iyileşmeyecek. Ancak toplumsal çözülmeye dair tahminler, toplu yok oluşlarla değil, sosyal ve politik spekülasyonlarla alakalı. Huber ise daha ziyade biyolojik sınırlarla ilgileniyor. İnsanların ne zaman yok olmaya başlayacağını anlamaya çalışıyor. 2010 yılında bu konuda yazdığı makalenin esin kaynağı, bir meslektaşıyla tesadüfen karşılaşması olmuş.
“Bir konferansta jeolojik geçmişteki sıcak tropik iklimlere dair bir bildiri sundum. New South Wales Üniversitesi’nden iklim bilimci Steve Sherwood da dinleyiciler arasındaydı. Konuşmamı dinlemiş ve kendisine çok temel bir soru sormaya başlamış: “Nasıl bir sıcaklık ve nem seviyesinde can kaybı başlar?” Gerçekten de çapla ilgili bir soruydu bu. Sanırım bunu düşünmüş ve yanıtı bilmediğini fark etmişti. Başkalarının bu konuda bir fikri olup olmadığını da bilmiyordu… Çalışmamızın temel amacı geleceğin iklimi değildi; yaşanabilirlik sınırları çerçevesinde bir iklim olup olmayacağını bilmiyorduk başta. Başlarken, ‘Bilmiyoruz. Küresel ortalamada 50 dereceye kadar gidilebilir belki,’ diyorduk. Sonrasında bir dizi model çalışması yürüttük ve bizim için epey ürkütücü oldu.”
Sherwood ve Huber, temelde belirli bir sıcaklığın ne denli düşebileceğini ölçen yaş termometre sıcaklığı tekniğiyle ısı eşiklerini hesaplamış. Örneğin nem oranı yüksek olduğunda, terleme veya rüzgar, serinletme konusunda daha az etkilidir ve bu da yaş termometre sıcaklığı ile açıklanabilir.
“Meteoroloji derslerinde, yaş termometre sıcaklığını hesaplamak için bir cam termometre alır, onu dar bir ıslak çorap içine koyar ve başınızın üstünde sallarsanız,” diyor. “Bu ısı sınırını insana uygulamaya çalışırken, suya dalmış çıplak bir insanın gün ışığı olmayan bir ortamda şiddetli bir rüzgara maruz kaldığını, kıpırdamadığını ve bazal metabolizma etkinliği dışında bir hareketi olmadığını düşünüyoruz aslında.”
Günümüzde, yaş termometre sıcaklığına ilişkin en yaygın maksimum değerler 26 ile 27 derece arasında. Yaş termometre sıcaklığının 35 derece ve üzerinde olması insanlar için ölümcül bir durum. Bu sınırın üstüne çıkıldığında insanların yaydıkları ısıyı dağıtmaları olanaksız hale gelir ve serinlemek için ne kadar çabalarlarsa çabalasınlar birkaç saat içinde aşırı ısınma nedeniyle hayatlarını kaybederler.
“Yani fizyoloji, adaptasyon ve diğer faktörlerle alakasız noktayı anlamaya çalışıyoruz. Pişme sınırı,” diyor. “Çok yavaş şekilde pişme.”
Anlamı şu: İnsanın hayatta kalmasına ilişkin teorik sınır epey fazla olabilir.
Huber, “Gerçek modellemede sınıra çok daha hızlı varıyorsunuz, çünkü insanlar ıslak çorap değil,” diyor. Huber ve Sherwood’un modellemesine göre, 7 derecelik ısınmayla birlikte dünyanın birçok bölgesi memeliler için öldürücü derecede sıcak bir hal almaya başlayacak. Isınma daha da artarsa gezegende bugün insanların yaşadığı birçok alanda yaş termometre sıcaklığı 35 dereceyi aşacak ve oraların terk edilmesi gerekecek. Aksi takdirde o bölgelerde yaşayanlar sıcaktan ölecek.
“İnsanlar hep ‘uyum sağlayamaz mıyız?’ diyorlar. Bir noktaya kadar sağlanabilir,” diye belirtiyor. “Ben o noktanın ötesinden bahsediyorum.”
Sıcak hava dalgaları, sanayi öncesi dönemlere kıyasla sıcaklık artışı 1 dereceden daha az olan günümüzde bile öldürücü bir hal almaya başladı. 2003’te yaşanan iki sıcak haftada Avrupa’da 30.000 kişi hayatını kaybetti. Bunun 500 yılda bir yaşanan bir olay olduğu söylendi. Oysa üç yıl sonra (yani düşünülenden 497 yıl önce) tekrarlandı. 2010’daki bir sıcak dalgasında Rusya’da 15.000 kişi hayatını kaybetti. 2015’te Ramazan’da Pakistan’da yaşanan sıcak dalgasında ise yaklaşık 700 kişi hayatını kaybetti. Bu trajik olaylar, olması beklenenlere dair bir gösterge yalnızca.
“Yakın dönemde (2050 ya da 2070) ABD’nin ortabatı kısımları en kötü etkilenen yerler arasında olacak,” diyor Huber. “Belirli dönemlerde ABD’nin orta kısımlarında sıcak ve nemli bir hava akışı oluyor. Fena bir sıcak. Birkaç derece daha artarsa cidden sıcak ve yapış yapış olur. Bunlar eşikler, öyle değil mi? Esnek de değiller. Belirli bir değerin üzerine çıkıldığında ciddi zarar görürsünüz.”
Çin, Brezilya ve Afrika da benzer korkunç tahminlerle karşı karşıya. Sıcaktan şimdiden bunalan Orta Doğu ise Huber’in tabiriyle “varoluş meseleleri” içinde. Ağır çekim ilerleyen bu felaketin ilk belirtilerini Avrupa on binlerce göçmenin gelişiyle gördü. Suriye’deki yıkım ve toplu göçler dört yıllık yıpratıcı bir kuraklığın ardından oldu. Her yıl Hac ibadeti için iki milyon kişinin ziyaret ettiği Mekke’de, yalnızca birkaç on yıl içinde, dini vazifeleri yerine getirmenin ısı stresinden ötürü fiziksel açıdan olanaksızlaşabileceği belirtiliyor.
En kötü emisyon senaryolarına göre, sıcaklık dalgaları bir halk sağlığı krizi veya Pentagon’un küresel ısınmaya verdiği isimle “risk artırıcı” olmakla kalmayacak. İnsanlık bugün yaşadığı yerlerin çoğunu terk etmek durumunda olacak. Huber ve Sherwood çalışmalarında şöyle diyor: “Önümüzdeki üç yüzyılda 10 derecelik ısınma olursa ısı stresinden dolayı yaşanamaz hale gelen topraklar, deniz seviyesinin yükselmesinden etkilenenlerden de fazla olacak.”
Huber, “İlk öğretimdeki herhangi bir çocuğa, ‘Dinozorlar devrinde memeliler neredeydi?’ diye sorsanız, onların yer altında yaşayıp geceleri dışarı çıktığını söyler. Neden? Isı stresi gayet basit bir açıklama. İlginçtir ki kuşların ısı seviyesi daha yüksek. Bizimki 37, kuşlarınki ise 41 derece gibi. Bence evrim süreçlerine dair derin bir iz bu. Çünkü Kretase döneminde yaş termometre sıcaklığının maksimum değeri 37 değil 41 dereceydi muhtemelen.”
New Hampshire’daki lokantada Huber bana “favori hikayesini” anlattı: ABD ordusunda yaşanmış ve Motive Öncü diye bilinen bir olay. 1996’da, hafif piyade taburundan bir birlik bir gece taarruzu simülasyonu için Puerto Rico cangılında günler geçirmiş, boğucu sıcak ve neme alışmaya çalışmış ve su tüketimlerini de dikkatle takip etmiş. Birlikte “taburun en formda ve motive askerlerinden bazıları” bulunuyormuş. Tatbikat akşamı geldiğinde komutan birliği ormana götürmüş ve çalıları kesip yol açarak ilerlemişler. Komutan çok geçmeden bitap düşmüş ve liderliği bir astına devretmiş. İkinci asker birliği yeterince hızlı bir şekilde ilerletemeyince komutan yeniden başa geçmiş. Ancak bir süre sonra hipertermi geçirmiş ve yürüyemez hale gelmiş. Askerler onu soğuk suya sokmuşlar ve komutana damar içi enjeksiyon uygulaması da yapılmış. Sonunda dört askerin onu taşıması gerekmiş. Kısa süre sonra tüm birlik bitap düşmüş ve ısı stresine kapılmış. Tatbikat bir felakete dönüşmesin diye sonlandırılmış.
Huber, “Yani ben böyle görüyorum. Gece vakti ve alıştırma da olsa zinde insanlar sedyelik olabiliyor. Topluma, kültürlere böyle olduğunu gözlemliyorum,” diyor. “Kitlesel yok oluşların nasıl gerçekleştiğini bilmek istiyorsanız yanıt bu. İnsanlar, Pleistosen devrindeki megafauna yok oluşundan ve Clovis kültüründen bahsederken bunlar bir muammaymış gibi davranıyorlar bazen. Oysa tamamen aynı şekilde oluyor. En güçlüleri yok eden bir durum var; daha zayıf olanlar boşlukları doldurmaya çalışıyor. Ancak bunu kaldıracak kadar güçlü değiller ve bütün sistem çöküyor.”
“Toplumlar nasıl çöker bilmek ister misiniz?” diyor Huber. “İşte böyle.”
Sıcaklık arttıkça neler yok olur?
0,6 derece artış
Isı sanayileşme öncesindeki seviyelerin ötesine geçecek şekilde arttıkça amfibilerin tükenişi başlar.
1,0 derece artış
Isınmanın buz tabakalarını eritmesiyle birlikte kril nüfusu zarar görür ve penguenlerin temel gıda kaynağı tehlike altına girer.
1,6 derece artış
Ağaçlı tundraların yaklaşık yarısı kaybolur ve geyik, vaşak ve ayı gibi bölge sakinleri tehlikeye girer.
2,2 derece artış
Isınma Paris’te kabul edilen 2 derecenin üzerine çıkar çıkmaz Afrika’daki büyük hayvanların yüzde 25’inin soyu tükenir.
2,6 derece artış
Tropik yağmur ormanları ciddi derecede yok olur ve oralarda yaşayan orangutan, tembel hayvan ve jaguar gibi türler zarar görür.
4 derece üzerinde artış
Bu seviyelerde türlerin %70’a varan kısmının soyu tükenir, mercan resifleri yok olur ve dünya gitgide çölleşir.
Peter Brannen’ın 9 Eylül 2017’de The Guardian’da yayımlanmış yazısından çevrilmiştir.
Yazının orijinal linki: https://www.theguardian.com/environment/2017/sep/09/this-is-how-your-world-could-end-climate-change-global-warming