Yapay zekaya ve düşük fiyatlı akıllı telefonlara doğru yol alan Google, teknolojik gelişimde başı çekenlerden. Peki fazla mı büyüyor ya da fazla hızlı mı hareket ediyor? Google’ın başındaki isimle nadir bir söyleşi.
Sundar Pichai, Hindistan’ın güneydoğusundaki Chennai kentinde geçirdiği çocukluk yıllarında annesinin kan testi sonuçlarını almak için düzenli olarak hastaneye gidiyormuş. Bunun için bir saat yirmi dakikalık bir otobüs yolculuğu yapıyormuş. Hastaneye vardığında da bir saat sıra bekliyormuş ve genellikle sonuçların hazır olmadığını öğreniyormuş.
Aile, ilk çevirmeli telefonlarını edinmek için beş yıl beklemiş. O sırada Pichai 12 yaşındaymış ve bu bir dönüm noktası olmuş. “Hastaneye telefon açmak on dakika sürüyordu ve ‘Yarın tekrar başvurun,’ diyebiliyorlardı,” diye anlatıyor o günleri. “Buzdolabı edinmek için de uzun süre beklemiştik. Annemin hayatını ne kadar değiştirdiğini görüyordum. Her gün yemek yapmasına gerek kalmamıştı artık. Bizimle daha fazla vakit geçirebiliyordu. Dolayısıyla teknolojinin nasıl bir fark yaratabileceğini derinden duyumsamış bir yanım var ve bunu hâlâ hissediyorum. İyimserliği, enerjiyi ve gelişime ivme katmak gibi bir vazife olduğunu hissediyorum.”
Bugün 45 yaşında olan Pichai, Hint ve Amerikan aksanlarını yumuşak bir ses tonuyla harmanlayarak konuşan, uzun boylu, ince bir adam. Kendisiyle, Kaliforniya’nın Mountain View kentinde bulunan Google genel merkezinin sakin bir köşesindeki ofisinde görüşüyoruz. Dikkatli bir şekilde konuşuyor ve doğru ifadeleri bulabilmek adına sık sık duraksıyor. Ofisinde özel tasarımlı birkaç mobilya ve üst kısmı çalışma masası olan bir koşu bandı var haliyle (Pichai’nin ayak uydurması gereken ritmin mükemmel bir metaforu bu). Fakat kendisinin rahatlık verici sükuneti, sektöre egemen olan maço ve dahi teknoloji CEO’su kalıbından çok uzak. Pichai göreve getirildiğinde Google’dan bir çalışanın şöyle dediğini duymuştuk: “Pis tiplerin hepsi gitti.”
Google gitgide genişleyen faaliyetlerini 2015 yılında yeniden yapılandırdı ve (uzay araştırmaları ve yaşlanmayı önleme gibi) daha deneysel projeler, yeni oluşturulan ana şirket Alphabet tarafından yürütülür hale geldi. Fevkalade kazançlı tüketim ürünleri ise Google bünyesinde devam edecekti. Google’ın kurucuları Larry Page ve Sergey Brin’in Alphabet’e geçmesiyle birlikte CEO pozisyonu için, tanınmış bir isim olan Pichai düşünüldü: Web tarayıcısı Chrome ve Google’ın yaygın akıllı telefon markası Android konusundaki çalışmalarıyla kendisini çoktan kanıtlamıştı.
Page ve Brin’e ve önceki CEO Eric Schmidt’e kıyasla Pichai mütevazı ve gösterişten uzak bir başkan. “Kalabalık” odasında otururken bana, “Çok röportaj vermiyorum,” diyor. Oysa kendisiyle konuştukça, göreve getirilmesinin Google’ın bugüne kadar yaptığı en zekice hareket olabileceği apaçık görülüyor: Muhteşem ikinci kuşak yönetici o mu acaba? Gmail posta kutusunda ele alması gereken pek çok şey var elbette. Google’a yönelik eleştiriler o denli çok ve geniş kapsamlı ki Wikipedia’da bu konuyla ilgili ayrı bir madde bile bulunuyor. Vergiden kaçınma, tekelcilik, radikal içerikler barındırma ve son dönemlerde gündeme gelen cinsiyetçi istihdam uygulamaları (şirket, maaş eşitsizliği konusunda toplu bir davayla karşı karşıya) bunlar arasında.
Pichai bu yılın başlarında, şirketin büyük bir konsept değişikliğine gittiğini ve önceliğini “mobil”den “yapay zeka”ya çevirdiğini açıkladı. Böylece, müzik çalma veya ışıkları kontrol etme gibi işlemlere yönelik sözlü komutları algılayabilen akıllı bir hoparlör olan Google Home gibi ses tanıma ürünlerine, makine öğrenimine ve görsel tanımaya yoğun şekilde odaklanılacak.
Pichai, “Yapay zekanın öne çıktığı dünyada etkileşimler daha da kusursuz ve doğal bir hal alıyor,” diye anlatıyor. “Sesinizi kullanarak eşyalara etki edebiliyorsunuz. Bir de Google Lens üzerinde çalışıyoruz. Böylece bilgisayarınız da etrafı sizin gözünüzden görebilecek.” Bu yıl çıkacak olan Lens akıllı telefon kameralarına görüntü tanıma özelliği katacak. Bu sayede kamerayı bir restorana çevirdiğinizde telefonunuz internette mekânla ilgili yapılmış yorumları karşınıza getirecek. Pichai, gelişmiş yapay zekaya dair çetin bir örnek olan çeviriden de bahsediyor. Birkaç yıl içinde, anında ve doğruluk oranı yüksek şekilde söz ve görüntü tercümeleri yapılabilecek.
Ancak bu, Google’ın arzının dolambaçlı bir hal aldığı bir nokta da aynı zamanda. Şirketin sunduğu hizmetlerdeki birçok gelişim (reklamları kişisel verilere göre ayarlamak ya da konum bilgisinden yararlanarak bulunulan yere özgü bilgiler sunmak) mahremiyet ihlali olarak görülüyor. Özellikle de Edward Snorden, NSA ve MI5’in, teknoloji şirketleri aracılığıyla kişisel bilgilere erişim sağladığını açığa serdiğinden bu yana, gözler şüpheyle şirkete çevrilmiş durumda.
Yapay zeka uygulamalarıyla birlikte bu endişeler yepyeni bir seviyeye ulaşıyor. Google 2013 yılında kapasitelerini daha da geliştirmek üzere, İngiltere çıkışlı güçlü bir yapay zeka firması olan DeepMind’ı satın aldı. Fakat düşünebilen ve kendi başına hareket edebilen makineler üretmenin güvenliğine ve etik boyutlarına ilişkin derin sorular gündemde. Pichai bu endişeleri nasıl görüyor? “Silikon Vadisi’ndekilerin teknolojik değişimde hıza kafayı takmış olduğunun farkındayım,” diyor. “Bunu düzgün şekilde gerçekleştirebilmek zor… Bazen acele ediyoruz ve ortalama insanı ıskalayabiliyoruz. Biz insanlar bunca hızlı bir değişim istiyor muyuz bilmiyorum. Sanırım istemiyoruz.”
Google’ın durmak bilmez büyümesi de sıkça gündeme gelen bir mesele: Şirket bir yıl önce “sıradaki bir milyar” akıllı telefon kullanıcısına erişmek için bir girişimde bulunduğunu, yavaş internet bağlantısı olan cep telefonları için tasarlanmış ve YouTube’un bir versiyonunu içeren bir grup araçla Hindistan’ı hedeflediğini açıkladı.
Gelişmekte olan dünyaya böyle girişmek de bir tür teknolojik emperyalizm değil mi? Pichai bu iddiaya hazırlıklı. “Küresel bir şirket olalım istiyorum,” diyor. “Ama yerel bir şirket olmamız da önemli… Biz Google’da yalnızca ürün ve servisler geliştirmiyoruz. Bir altyapı platformu da oluşturuyoruz. Yani bir ülkede akıllı telefonların iyi çalışmasını sağladığınızda oradaki girişimcilik sisteminin de önünü açmış oluyorsunuz. İkisi birlikte ilerliyor.”
Kendisinin hedefi Android’i düşük bir maliyete çekerek, 30 dolarlık bir akıllı telefonda da kullanılabilmesini sağlamak. Pichai daha önce beş milyar kullanıcıya ulaşma yolunu açık gördüğünü ifade etmişti. “Teknolojiyi demokratikleştirmek istiyoruz,” diyor. “Herkesin bilgisayarı ve bağlantısı olduğu takdirde, Nobel ödüllü bir kişi de bilgisayarlı bir çocuk da aynı şekilde arama yapabilir.”
Pichai’nin Google’ın başına geçmesi her açıdan muazzam bir yolculuk olmuş. Chennai’de yaşayan mütevazı bir orta sınıf ailenin çocuğu olan Pichai, katiplik yapan annesi, elektrik mühendisi babası ve erkek kardeşi ile birlikte iki odalı bir evde yaşıyormuş. Arabaları yokmuş. Bazen küçük motosikletleriyle yola çıkarlarmış ailece. Kharagpur’daki Hindistan Teknoloji Enstitüsü’nde metalürji mühendisliği eğitimi alırken dört yıl boyunca hocası olmuş olan Profesör Sanat Kumar Roy, Pichai’nin sessiz olmakla birlikte her zaman öz güven sahibi ve son derece kararlı olduğunu söylüyor: “İçinde bir dahi gizli olduğunu düşünürdüm.”
1993’te mezun olan Pichai, Stanford Üniversitesi’nde malzeme bilimi yüksek lisansı yapmak için burs kazanmış. Ayda 3000 rupi (63 sterlin) kazanan babası, aile birikimlerinden, yaklaşık bir yıllık maaşına yakın bir para ayırarak oğluna San Francisco uçak bileti almış. Pichai, “Oraya vardığımda, yanlarında kalacağım aile beni karşılamaya gelmişti. Arabayla evlerine giderken etraf epey kahverengi gözüküyordu,” diyor. “Şöyle düzelttiler: Kaliforniya kahve değil altın rengidir!”
O günlerde, bilgisayarlarla ilk boğuşmalarında tam bir kültür şoku yaşamış olduğunu söylüyor. “İnterneti anlamıyordum. Benim için aşırı bir değişim olmuştu. Kopmuştum biraz. Ama Vadi’nin özel bir yer olduğunu hissediyordum. İnsanlar orada kim olduğumu ya da nereden geldiğimi değil fikirlerimi önemsiyorlardı. Amerika’nın kanıksadığımız oysa muhteşem bir özelliği bu: Geliyorsunuz ve fikirleriniz dikkate alınır oluyor hemen.”
Pichai, Stanford’daki programdan sonra McKinsey’de çalışmış ve işletme alanındaki yüksek lisans eğitiminin ardından 2004’te Google’a katılmış. Gerçekleştirdiği iki proje sayesinde kurum içindeki itibarı pekişmiş. Bugün her yana yayılmış olan web tarayıcısı Chrome, Pichai’nin 10 mühendisten oluşan ekibinin deneyleriyle başlamıştı. Pichai hazırladıkları prototipin ilk kez ve epey iyi bir şekilde çalıştığı anı çok net hatırlıyor.
Fakat ciddi bir direnç söz konusuymuş: Kimse Microsoft’un iddialı Internet Explorer’ıyla yarışmak gibi zorlu bir sınava girmek istemiyormuş. “Şirkettekilerin çoğu yeni bir tarayıcı yapmamızı istemiyordu. Dolayısıyla işi biraz gizli kapaklı ilerlettik. Uygun şekilde çalışan bir seviyeye geldiğinde onu Larry ve Sergey’e gösterdiğimizi hatırlıyorum. O zaman bile epey şüpheyle yaklaşılıyordu.” Ama Pichai istediğine ulaştı: Chrome 2008’de piyasaya sunuldu ve NetMarketShare verilerine göre günümüzde pazarın neredeyse %60’ına hakim. Internet Explorer ise %16’dan az bir pazar payı ile durgun bir varlık sergiliyor.
Google’ın akıllı telefon yazılımı Android bugün iki milyar kişi tarafından kullanılıyor; halbuki 2005’te Google tarafından satın aldığı sırada küçük bir şirketti. 2013 yılında Android’in kurucusu Andy Rubin’in yerine Pichai getirildi. Pichai, diplomatik tarzıyla, işin artık farklı bir yaklaşım gerektirdiğini söylüyor. “İyi işlemek ve yenilikler yapmak için, süperstar bireyleri temel alan değil, insanların birlikte çalışabildiği bir yapıya ihtiyaç var.”
–
DEVAMI HAFTAYA
Jemima Kiss’in 7 Ekim 2017 tarihinde The Guardian’da yayımlanmış yazısından çevrilmiştir.
Yazının orijinal linki: https://www.theguardian.com/technology/2017/oct/07/google-boss-sundar-pichai-tax-gender-equality-data-protection-jemima-kiss
Görsel: Wikipedia. Wiki Commons.